10 Kasım 2025 Pazartesi

Kandil

 
35- Allah, göklerin ve yerin aydınlatıcısıdır. O'nun nurunun temsili (yani mü'minin kalbindeki sıfatı) sanki bir kandil yuvasıdır ki, içinde lamba var. Lamba cam bir muhafaza içinde, o cam muhafaza sanki inci gibi bir yıldız. Bu lamba, doğuya da batıya da nisbeti olmayan mübârek bir ağaçtan, zeytin (ağacının yağın)dan tutuşturulup yakılır. Onun yağı, kendisine ateş değmese de neredeyse aydınlık verecek. Nur üstüne nur! Allah, kimi dilerse onu nuruna eriştirir. Allah, insanlara böyle misaller verir (ki, ibret alıp imana gelsinler). Allah, her şeyi bilicidir.

Nûr Sûresi
 
 
Gördüğünüz fotoğrafın olduğu yerde iken aklıma yukarıdaki ayet-i kerime geldi.
Orada bulunduğumda kimselerin olmadığı bu sessizlikte.
Elhamdülillah diyorum şimdi.
Orada bu ayetini aklıma düşüren Rabbime.
 
 

2 yorum:

  1. zeytinyağı kullanılıyor yani bunu da öğrenmiş olduk :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eskiden kullanılıyormuş. Elektriğin olmadığı yerlerde kullanılıyor olabilir hala. Bununla ilgili bir nükte de vardı.

      Bir müezzin, vazifeli olduğu caminin kandillerine her zaman yağ doldururmuş. Fakat doldurduğu yağlar bir gün sonra hemen bitiveriyormuş. “Eskiden, ben bir kandil doldururdum, bir ay giderdi, şimdi iki üç günde kandillerin zeytinyağı yok oluyor, çalınıyor, kim çalıyor, kim alıyor?” diye söylenmeye başlamış. Camiyi de giderken kilitliyor, kilitlediğini de gayet iyi bildiği hâlde zeytinyağlarının kandillerden alınmasına mâni olamıyormuş. “Bu böyle olmayacak. Birisi alıyor, caminin kapısını biri açıyor ama nasıl?..” demiş.

      Bir gün imamla anlaşmışlar. İmam, müezzine “Beraber çıkar gibi yapalım, hattâ sen daha evvel çıkmış gibi yap. Fakat iyi bir yere saklan ki saklandığını kimse fark etmesin. Ben yürüyüp çıkmış gibi yaparım, sen de saklandığın yerden gözetlersin.” demiş ve öyle yapmışlar.

      Az bir müddet sonra bir de bakmışlar ki, dilenci kılıklı bir adam saklandığı yerden çıkıp kandillere yaklaşmaya başlamış. O zamanlarda dilencilerin torbası olurmuş. Adam, kandillerin yanına yaklaşmış, torbasından ekmeğini çıkarmış, zeytinyağına daldırıp daldırıp yiyormuş. Yerken de “el-Beytü, beytullah (Ev, Allâh’ın evi)”, “ez-Zeytü, zeytullah (Zeytinyağı, Allâh’ın zeytinyağı)” diyormuş. Sonra da “el-Abdü, abdullah” yani, “Ben de Allâh’ın kuluyum, bunu yemeye hakkım var.” deyip zeytinyağlarını yiyormuş. Bu esnada müezzin saklandığı yerden yavaşça çıkıp “Şimdi anlaşıldı. ‘el-Beytü, beytullah’ ‘ez-Zeytü, zeytullah’ ‘el-Abdü, abdullah’ ha! Ben şimdi sana gösteririm.” deyip usul usul arkadan yaklaşmış. İki tane şamar patlatmış ve “el-matrakatü min tarafillâh (Evet, her şey Allah tarafından, işte bu tokat da Allah tarafından)” deyivermiş.

      Sil